TÜRKİYE VE RUSYA SURİYE'DE "PASLAŞABİLİR Mİ?"


Ukrayna ve Suriye'de Rus-Türk Paslaşması (Quid Pro Quo) Olabilir mi?

Andrew Korybko One World press için yazdı

Ukrayna ve Suriye, sırasıyla Rusya ve Türkiye için birinci derecede ulusal güvenlik açısından önemli iki ülke. 

Bu nedenle her iki Büyük Güç için de, samimi olarak gayri meşru görseler ve alenen söylemekten çekinmeseler bile, birbirlerinin operasyonlarına doğrudan müdahale etmemeleri önemlidir. 

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde, birkaç yıl önce bu amaçla elde ettiği kısmi başarının ardından, ülkesinin Kuzey Suriye'de 30 kilometre derinliğinde bir “güvenli bölge” kurma planlarını yakında gerçekleştirmeyi düşündüklerini açıkladı. 

Hem Rusya hem de ABD buna karşı çıktı. 

Rusya, Şam'ın onayı olmadan bunun yasadışı olacağını ve yalnızca Suriye Arap Cumhuriyeti'nin meşru hükümetinin Suriye'nin uluslararası sınırında güvenliği sürdürülebilir bir şekilde sağlayabileceğini söyleyerek harekete karşı uyarıda bulundu. 

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile bir araya gelen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de, “Suriye’nin kuzeyinde gerilimi arttıracak bir adıma karşı çıkarız” demişti.

Neticede "Kötü niyetli aktörler" durumu daha fazla bölgesel istikrarsızlık yaratmak için kullanabilir. 

Öyle olsa bile, Ankara, -bazılarının Moskova'nın Ukrayna'da devam eden özel askeri harekâtına benzettiği şekilde-, Suriye'deki ulusal güvenlik kırmızı çizgileri olarak gördüğü şeyin bütünlüğünü yeniden sağlamaya kararlıdır.

Rusya ve Türkiye, kasıtsız herhangi bir çatışmayı önlemek için Ocak 2017'deki ilk Astana barış görüşmelerinden bu yana son beş yıldır Suriye'deki hamlelerini koordine ediyor. 

Liderler şimdiye kadar rekabetlerini sorumlu bir şekilde düzenlemeyi başardılar, ancak yine de orada ve Kuzey Afrika ve Güney Kafkasya gibi Afro-Avrasya'nın başka yerlerinde birbirleriyle rekabet etmeye devam ettikleri açık. 

Ukrayna savaşı, Ankara'nın Moskova'nın askeri harekatına karşı kullanılmak üzere Kiev'e insansız hava araçları göndermesinde olduğu gibi, çıkarların mükemmel bir şekilde uyuşmadığına bir başka örnektir. 

Adil olmak gerekirse, Rusya'nın Suriye Silahlı Kuvvetleri'ne (SAA) sağladığı silahlar da teorik olarak Türkiye'ye karşı kullanılabilir. 

Ukrayna ve Suriye'deki farklılıklarına rağmen, Rusya-Türkiye ilişkileri oldukça istikrarlı.


Bu da bu iki ülkenin şimdiye kadar birbirleriyle fiili bağlarını koparmış olacağını düşünen birçok kişinin beklentileriyle çelişiyor. 

Aslında, Ukrayna cephesinde Ankara, Moskova'ya oldukça hoşgörülü davrandı. 

Avrasya'nın Büyük Gücü'ne karşı yaptırımları (enerji bağlarını önemli ölçüde koruyarak) onaylamayı reddeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rus mevkidaşı ile ülkesinin uluslararası deniz taşımacılığını yeniden açmak için Ukrayna'nın deniz mayınlarını temizlemenin yollarını keşfetme konusunda anlaştı.

Ankara kışkırtıcı NATO'ya hayır demesini bildi. 

Karadeniz'deki NATO tatbikatlarını engelledi.

Türkiye, Moskova ile Kiev arasında arabuluculuk yapmaya devam ediyor. 

Bunlar, komşusuyla savaşa girmeye can atan bir ülkenin eylemleri değil, ortak çıkarlar peşinde gerilimleri azaltmanın en iyi yol olduğunu akıllıca bilen pragmatik bir liderliğin eylemleri.

Söz konusu çıkarlar, spekülatif olarak Ukrayna ve Suriye'deki karşılıklı çıkarlarla ilgili olabilir; bu sayede Ankara, Kremlin'in Suriye'de karşılık vermesi karşılığında, Moskova üzerindeki ABD ve Batı baskısını hafifletir. 

Pratikte, bu potansiyel anlaşmanın ikinci kısmı, Moskova'nın kenara çekilmesini ve Şam'a da tepki vermemesini "tavsiye etmesini" sağlayabilir. 

Buna paralel olarak Ankara da Kuzey Suriye'de terörist olarak gördüğü silahlı grupları temizler. 

Her ikisi de resmi olarak yasadışı bir operasyon olarak kabul edilir. 

Kremlin, tıpkı Türkiye'nin Ukrayna'ya gönderdiği gibi Şam'daki müttefikine daha fazla silah gönderebilir, ancak Ankara'nın aksine, Rusya orada Türkiye ile bir vekalet savaşı istemediği için Suriye'nin bu silahları Türkiye'ye karşı kullanmasını engelleyebilir. 

Rusya'nın Ukrayna'daki özel harekâtı ve Türkiye'nin Suriye'deki benzeri planlı harekâtı ne olursa olsun, bu iki Büyük Güç'ün (Kiev'e insansız hava aracı sevkiyatlarına rağmen, özellikle Ankara'nın Moskova'ya karşı) birbirlerine karşı çok pragmatik davrandığı inkar edilemez. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan Cumhurbaşkanı Orban hariç, ABD liderliğindeki Batılı müttefiklerin çoğu gibi bir kukla olsaydı, Rusya'ya yaptırım uygular, enerji bağlantılarını keser, Boğazları NATO savaş gemilerine açar, Ukrayna limanlarına “engeli kaldırmak” için bir deniz operasyonuna katılmakla tehdit ederdi. 

Ayrıca Moskova ile Kiev arasında arabuluculuk yapmayı da umursamazdı.

Erdoğan, batının kendisinden beklediğinin tam tersini yaptı.

Bu, Yeni Soğuk Savaş'ta Türkiye'nin stratejik özerkliğini en üst düzeye çıkarmak amacıyla uyguladığı gerçekten bağımsız bir dış politika.

O halde Rusya, Ukrayna Çatışmasına yönelik pragmatizminden dolayı Türkiye'yi Suriye'deki operasyonunda bir şekilde "ödüllendirmeye" çalışabilir.

Böyle bir duruş, karşılıklı güveni güçlendirecek ve böylece, ABD'nin -şimdiye kadar başarılı olamasa da-, her zaman istismar etmeye çalıştığı çelişmeleri ve art niyetlerini deşifre edeceği için de çok mantıklı olacaktır. 

Ukrayna ve Suriye, Rusya ve Türkiye için birinci derecede ulusal güvenlik meseleleridir. 

Bu nedenle her iki Büyük Güç için de, samimi olarak gayri meşru görseler ve alenen söylemekten çekinmeseler bile, birbirlerinin operasyonlarına doğrudan müdahale etmemeleri önemlidir. 


KAYNAK: 

http://oneworld.press/?module=articles&action=view&id=2934

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BUNUN ADI: NATO - AVRASYA SAVAŞI - Hüseyin Vodinalı

"MAYIS'TA YEDİ GÜN" NEDEN GÖSTERİME GİREMEDİ?

GATES VE SOROS'UN 2009'DA KATILDIĞI GİZLİ TOPLANTI - Hüseyin Vodinalı